Sivil Toplum ve Sivil Toplum Kuruluşları ve Toplam Kalite Yönetimi (Bu makale 2000 Yılı KalDer Ulusal Kalite Kongresi 1. Ödülü almıştır)

Uncategorized
low angle view of man standing at night

Sivil toplum, kökeni Aristo’nun Siyaset Teorisine kadar uzanan, yurttaşlar toplumunu anlatan modern öncesi bir kavramdır. Gönüllü, kendi kendini yaratan, (büyük ölçüde) kendi yaşamını kendisi sağlayan, devletten özerk ve hukuksal bir düzenle ya da ortak değerler kümesiyle sınırlı olan örgütlü toplumsal yaşam alanıdır.Farklılıklara imkan ve fırsat tanıyan bir toplumsal armonidir.

Sivil toplum kuruluşları; belirli mekan ve zamanda, bilgiye dayanarak  teşhis edilen bir ihtiyacı ya da bir ihtiyaçlar demetini karşılamayı amaç edinen, kar amacı gütmeden  hizmet veren, böylece kamu yönetimine katılan kuruluşlardır.1 Sivil toplum kuruluşları içinde gönüllü olarak yer alanlar, kendi denetimlerindeki özel alanlarından bazı şeyleri bu alana getireceklerdir.Yaptıkları fedakarlıklar çeşitli olabilir: zamanları olabilir, maddi kaynakları olabilir, toplumsal ilişkilerinin kazandırdığı saygınlığı bu amaçla kullanmak olabilir.İkinci özellik, sivil toplum kuruluşlarının nihai amaçlarının  topluma bir şey sunmak, toplumsal iyiye katkıda bulunmak olmasıdır.Bu amaç içinde hiçbir biçimde başkaları üzerinde bir iktidar oluşturma arayışı ya da bir dayatma yoktur.Üçüncü önemli nitelik, sivil toplum kuruluşlarında yatay ilişkilerin ön plana çıkması ve hiyerarşik ilişkilerin yadsınmasıdır.Bu özellik, sivil toplum kuruluşlarından beklenen demokrasinin güçlendirilmesi işleviyle yakından ilişkilidir.Bir sivil toplum kuruluşundan beklenen toplumdaki diğer guruplarla eşitler olarak ilişki kurmak ve ortaklıklar oluşturmaktır.Demokratik olmayan ilişkiye sivil toplum alanında yer olmamalıdır. Dördüncü ve son önemli nitelik, sivil toplum kuruluşlarının açık ve belli bir konuda uzmanlaşmış olmalarıdır. 

Sivil Toplum Kuruluşlarının Doğuşu

Geleneksel toplum “cemaat ruhunun” egemen olduğu toplumdur.Böyle bir toplumda birey kayıtsız şartsız topluma adanmış varlıktır.Tanınma bireyin toplumun mevcut realitesine teslimiyeti ile gerçekleşir.Bu nedenle yaşadığı toplumun genel çıkarları ile çatışmaya girmediği sürece birey için sorun yoktur.Liderler cemaat adına düşünce ve bilgi üretmekte olduklarından, cemaat ruhunu temsil etme hakkını da tekellerinde bulundurmaktadırlar.

Geleneksel toplumdan modern sanayi toplumuna geçiş sürecinde sanayi toplumu itaatkar birey talebinden vazgeçmediği gibi onu temel toplumsal kurumların işleyişine katkı veren asli üye olarak ikame etmiştir.Böylelikle geleneksel toplumun itaatkar bireyi, sanayi toplumunda özlük haklarını modern toplumun kurumlarına ve önderlerine ipotek etmek suretiyle yeni himayeler bulmakta gecikmemiştir.Geleneğin cemaatlere ve cemaat önderlerine mahkum ve mecbur ettiği birey, sanayi toplumunda da otomasyona mahkum ve mecbur edilmiştir. Feodal toplumda kayıp olan birey, sanayi toplumunda sahneye çıkmış ancak sahnenin ve otomasyonun bir parçası olmaktan kurtulamamıştır.

Yeni toplumda ise birey bizzat sahnededir.2000’li yıllarla beraber insanlık, bir çağın olduğu kadar toplumsal bir modelin de sonuna gelmiş bulunuyor.Sullivan ve Harper’in deyişiyle, “Bürokratik sanayi toplumu ile bilgi toplumu arasında bulunuyoruz.”2 Tıpkı daha öncesinde  olduğu gibi bu dönüşümde de mülkiyet hakları yeniden tanımlanmaktadır.Bu kez sanayi toplumunun değeri olan ticari zenginlik, teknolojik mülkiyet geçerli ve önemli bir  mülkiyet öğesi olmaktan hızla çıkmaktadır.Toplumsal mensubiyetlerin yerine bireysel ve toplumsal performansların ödüllendirildiği bu yeni  toplumda  mülkiyet öğesi ve yükselen değer bilgidir.Bilgi, sanayi toplumuna  özgü olarak sosyal düzeni yıkarak yeni bir sosyal yapı inşa etmektedir. Serbest piyasa ekonomisi, rekabet, girişimcilik, insan hakları, demokrasi ve TKY, yeni toplumun temel küresel özellikleridir.Bütün bunlar bireyi merkez alan sivil  toplumun aynı zamanda hem nedeni hem de sonuçlarıdır.

Demokrasi ve Sivil Toplum

Ulus devlet içinde, temsili demokrasilerin yalnızca oy çoğunluğuna dayanan karar mekanizmalarını artık günümüzün demokrasi anlayışı ile bağdaştırma olanağı bulunmamaktadır. Günümüzde demokrasi, daha çok çoğulculuk vurgusuyla ve farklılıklara olanak vermesiyle tanımlanmaktadır. Eşitlik ilkesinden harekete geçerek tanımlanan demokrasi bir anlamda artık işlevini yitirmektedir. Eşitlikten baskı ortaya çıkabilmekte ve eşitlik kolayca eşitlenme olabilmektedir.Çoğulcu bir toplumun oluşmasında  sivil toplum kuruluşları merkezi öneme sahiptir.

Eğer ulus devletler faaliyetlerini sadece temsili demokrasiden aldıkları meşruiyet içinde gerçekleştirmeye çalışırlarsa, sunabildikleri kamusal hizmetler, daha çok ortalama talebi karşılayan hizmetler olarak karşımıza çıkacaktır. Oysa yurttaşların talepleriyle  bu ortalama arasında -literatürde “yurttaş açığı” olarak tanımlanan- önemli bir boşluk kalmaktadır. Günümüz demokrasisinin- yurttaş açığının azaltılabilmesi ve  kalitesinin yükseltilebilmesi için- temsili demokrasi içinde üretilen hizmetlere ilave olarak,  sivil toplum kuruluşlarının  ürettiği hizmetlere de ihtiyacı bulunmaktadır.

Toplam Kalite Yönetimi ve Sivil Toplum Kuruluşları

Bilginin katlanarak artması bireyin toplumsal konumu ile birlikte, yöntemleri, araçları, eğilimleri, değerleri ve yaşama biçimlerini de değiştiriyor.Bilgi, çağın yeni yapıtaşı olarak sahibine ve kullanıcısına büyük avantajlar sunuyor.Çağın en büyük sorunu bu gücü yönlendirmek, yönetmek ve mümkün olan en yüksek düzeyde bundan yararlanmaktır. Bilginin yönlendirilmesi sorunu bilgi ile donanmış bireylerin de yönetilmesi sorununu beraberinde getirmektedir. Bilgi çağındaki değişimlere  yaratıcı tepkide bulunmak ve değişimi fırsatlara dönüştürmek için sürekli yeni arayışlar içinde olan yöneticiler ve organizasyon kuramcıları;  Toplam Kalite Yönetimi  yaklaşımını  ortaya koymuşlardır.T’si, yani toplamı; tüm çalışanların katılımını, yapılan işlerin tüm yönlerini, müşterileri ve üretilen ürün ile hizmetlerin tümünü kapsamakta olan, K’sı, yani kalitesi; müşterinin bugünkü beklenti ve ihtiyaçlarını tam ve zamanında  karşılayıp, onlara gelecekteki beklentilerini aşan ürün ve hizmetler sunmayı  ifade eden ve Y’si, yani yönetimi ise; yönetimin her konuda çalışanlara liderlik yapması, çalışanlara örnek model oluşturması ve organizasyon çapında katılımcı, demokratik bir yönetimin sağlanması anlamına gelen – kökleri; insanların, kuruluşların ve yönetimin ortak ve birleştirici bir hedefi olduğu varsayımında yatmakta olan – Toplam Kalite Yönetimi, Sivil Toplum Kuruluşlarının aradığı yönetim biçimidir.İzleyen bölümde EFQM Mükemmellik Modeli kriterleri olan; liderlik, çalışanların yönetimi, politika ve stratejiler, işbirlikleri ve kaynaklar, süreçler, çalışanların tatmini, toplum ve özel olarak devletle ilişkiler ve temel performans sonuçları bazında STK ve  TKY ilişkileri incelenmektedir.

EFQM Mükemmellik Modeli Kriterleri Kapsamında STK ve  TKY İlişkileri.

1-Liderlik

Liderlik doğru şeylere yoğunlaşmaktır; yönetim ise doğru yapmakta yoğunlaşmaktır. Bir kurum için her ikisi de hayati fonksiyonlardır.Liderler; vizyon sahibi olmak, vizyonu ve bilgiyi paylaşmak,  değişikliklere açık olmak ve yeni projeler üretmek, insanlarla bireysel olarak ilgilenmek, kişilere güvenini ifade edebilmek, sorun çözmek ve karar vermek, işlerin akışını yönetmek, organizasyonun iletişim kanalları ve hizmetkarı olmak, çatışan amaçları dengelemek, öncelikleri saptamak,  cesaretlendirici olmak, zor kararları almak, analitik ve kavramsal düşünebilmek, profesyonel ahlaka sahip olmak, merhametli, güvenilir olmak ve duyguları anlayabilmek,  rehber  ve işbirlikçi olmak, hizmetkar olmak  noktalarında sorumluluk taşımaktadırlar.Geleceğin liderinin özellikleri:sürekli öğrenme, global bakış açısı, örgüt/bireye önem verme, vizyonerlik, gurubun bir parçası olma, çoklu kültüre imkan tanıma, liderliği kurumsallaştırma ve güven kazanma olacaktır. 

Eğer bir sivil toplum kuruluşu  kendi iç işleyişinde, gerçekten demokratik bir ortamı sağlayabilmişse, bu toplumun demokratikleşmesi için de önemli bir imkandır.Yönetim kurulu üyelerinin ortalama görev yapma süreleri bir sivil toplum kuruluşundaki  yönetim dinamiğine işaret eder.Belirli koşullar altında, ortalama görev yapma süresinin uzunluğu -seçim mekanizması düzgün çalışsa bile- kuruluş içi  demokrasinin  işlerliğinin  ve liderliğin kurumsallaşması sürecinin bir göstergesidir. Önde Gelen STK’lar Araştırma Raporuna göre yönetim kurullarının ortalama görev süresi 4.4 yıldır.En uzun görev yapan yönetim kurulları oda ve sendikalardadır.Kadınların -Türkiye nüfusunun yarısını oluşturmalarına rağmen- yönetim kurulu üyelerinin sadece altıda birini oluşturmaları ise düşündürücüdür.3

Sivil toplum kuruluşlarımız yönetim (profesyonel) kadrolarının etik sorunları–Temmuz 1999’da düzenlenen  Sivil Toplum Kuruluşları ve Etik Sempozyumu Sonuç Raporları4 kapsamında  – üçlü ilişkiler sistemi çerçevesinde aşağıdaki gibi değerlendirilebilir:

a-Kadroların yönetimle ilişkilerinden kaynaklanan sorunları: Görev tanımlarının belirsizliği, bilgi kanallarının kapalı oluşu, bilinçli olarak bilginin esirgenmesi veya yanlış bilgilendirme, çalışanların kendilerini geliştirebilmeleri için  sağlanan olanakların hakça dağıtıl(a)maması, karar süreçlerinde demokratik yönetim ve katılımcı ortamın olmaması, yapılan işin olduğundan farklı gösterilmesi, kişisel varlığın ve konumun güçlendirilmesi için ortamın haksızca kullanılması, yapılan işe saygı ve sorumluluk duyulmaması, kaynakların etkin ve verimli kullanıl(a)maması, çalışan verimlilik ve katkılarının hakça değerlendiril(e)memesi, ve bilgiyi paylaşmada ayrımcılık yapılması olarak karşımıza çıkmaktadır.

b-Ücretlendirme sorunları:Üst yönetici kadrolar ile alt kadrolar arası ücret farklılığı, ücret politikasının olmaması veya standart olmaması, sosyal haklar tanınmaması veya olanlardan yararlanamama ve STK’ların amacı ile örtüşen veya örtüşmeyen projelerin maddi çıkar uğruna kullanılması  olarak özetlenmiştir.

c-Diğer çalışanlarla STK içi ilişkiler:Yıkıcı rekabet, bilginin paylaşımının eksik ve sürekli olmaması, güven sarsıcı yaklaşımlar, olumsuz davranış biçimleri, gönüllüler ve profesyoneller arası ilişkilerde eşitlik ilkesinin göz  ardı edilmesi yaşanan problemler arasındadır.

STK’nın verimli çalışabilmesinin en önemli koşullarından birisi profesyoneller ile gönüllüler arasındaki dengenin kurulabilmesindedir.Bir kurumun performansını ve sonuçlarını, kurum içinde ve dışında, kurumun kontrolünde veya kontrolü dışında etkileyen her şeyin yönetimin/liderliğin ilgi ve sorumluluğu dahilinde olduğu unutulmamalıdır.

2-Çalışanların Yönetimi

Günümüzde bir kurumun  başarısı fiziksel  varlığından çok entellektüel ve sistem kapasitesine bağlıdır.Amacı ve çapı ne olursa olsun, çağdaş bir sivil örgüt yapılanmasının   başarısının temeli  ekiptir.Ekip temel olunca, tek elden karar alma,  uygulama ve  merkeziyetçilik mümkün olmadığı gibi klasik buyurgan hiyerarşi de ortadan kalkmaktadır.Ekibi doğru tanımlamak, amacın bilincinde olmak, ekibin başarısını değerlendirmek, kurumun genel yapısında ekibin yerini belirlemek bu süreçte önem taşıyan unsurlardır. 

   Karar alma ve uygulama süreçlerine katılmak, bütünde cereyan eden olaya kendi zenginliklerini katmak isteyen  ve bunu en doğal hakları sayan bireylerin performanslarını  arttırmak için maddi ödüller yerine açık fikirli olmak ve içtenlik çoğu zaman yeterlidir.Başarı halinde teşekkür, dinlemeye zaman ayırma, performansları hakkında görüş bildirme, açık ve güvenli bir iş ortamı, karar alma sürecine katılım, sahiplik duygusu aşılama ve yeni beceriler edinmelerine imkan verme motivasyonun kaynaklarıdır.Bireyin verimliliğini;  “görev nedir ?” sorusunu sormak, kendi verimliliğinden sorumlu olmak, özerklik, sürekli yenilik, sürekli öğrenme ve  çıktı kalitesi  belirler. 

3-Politika ve Stratejiler

Değişim; gelecek için değişim ve sürekliliği dengeleyen politikaları, değişimi arayan ve sezen sistematik metotları ve değişimin  kuruluş içi ve dışında doğru tanıtılmasını gerektirir.

Sivil toplum kuruluşları temelde belli toplumsal değerleri korumak, desteklemek ve geliştirmek üzere ortaya çıkmakta olduklarından bu kuruluşların yapısı ve işleyişinde etik kaygıların çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.Çünkü değer kavramı öncelikle etik bir kavramdır ve dolayısıyla işlevi değerlerle bu kadar iç içe olan bir sivil toplum kuruluşu, etik bir işlev de yüklenmiş demektir.STK’nın  toplumsal değer(ler)e dayalı   ve demokratik bir biçimde hazırlanmış,  vizyon ve misyonu içeren bir kurucu belgesi olmalıdır.Vizyonun somut planlara dönüşmesi, programların  misyonu gerçekleştirmek üzere hazırlanması ve hem mali hem de insan kaynaklarının bu misyonu gerçekleştirmek üzere kullanılması, bu misyonun ve programın ve onlara bağlı olarak verilen hizmetlerin zaman içinde değişen toplumsal koşullar ışığında düzenli olarak gözden geçirilmesi ve gerektiğinde değiştirilmesi gereklidir.Kuruluşun tüm ilişkilerinde açıklık, şeffaflık ve tutarlılık içinde olmak, ayrımcılık yapmamak, farklı dinsel ve etnik kimlikli  insanlar arasında eşitliğe özen göstermek, çıkar çatışmalarına izin vermemek esas olmalıdır.Kuruluş faaliyetlerin, projelerin, girişimlerin nedeni ve ileriye matuf olarak sonuçları konusunda  bir açıklık politikası içerisinde hesap verebilmelidir. Personel ve gönüllü katılım politikaları, toplumsal ilişkiler için  bir toplum politikası ve eğitim politikaları olmalıdır.

4-İşbirlikleri ve Kaynaklar (Sponsorluk ve Fon Geliştirme)

Sermaye, bir kurumun kilit kaynaklarından biridir, ama hiçbir şekilde en kıt kaynak değildir.Kurumlarının en kıt kaynakları insandır.Gönüllüler; parasal kaynak, düşünce ve emek gücü, baskı unsuru olarak kamuoyu oluşturmak, üst düzey ilişkiler kurmak, sözcülük yapmak, iletişim ve bilgilendirme merkezi olmak, gündem belirleyici ve örgütleyici bir unsur olmak ve yeni üyeler kazandıran temsilcilik rolleri  bakımından –sivil toplum kurumları için-önemli bir kaynaktır. Amaç ve vizyonu çok net biçimde-etkinlikler, konferans, eğitimler ve  kitle iletişim araçları ile-kamuoyuna aktarabilmek, üye ve gönüllü tabanı ile beraber ulusal ve yerel STK’larda halen en önemli gelir kaynaklarını oluşturan aidat ve bağış gelirlerini de artırıcı etki yapacaktır. 

STK’lar amaçları doğrultusunda çalışmalarını yürütebilmek için, kendi kaynakları dışında ek kaynaklar araştırabilme ve bulabilme yeteneklerini artırmalıdırlar.Misyon, hedef ve stratejilerin net olması, kaynak arama/bulma konusunda  faydalı olacaktır. STK’lar kullandıkları fonun/kaynağın nereye, ne kadar, nasıl harcandığını, ana kalemler olarak başta kendi üyeleri ve kaynak aktaran kuruluşlar olmak üzere, kamuoyuna açıklamalıdırlar. Kaynak aranması, bulunması, kullanılması ve projenin tamamlanması aşamalarında olabildiğince şeffaf olunmalıdır.Sponsorluk ve kaynak ilişkisinde  yani para veren-alan ilişkisinde, ortak beklenti ve yararların en başta iyi tanımlanması (sözleşme) ideal olandır. 

 İç ve dış işbirliği için oluşturulan mekanizmalar verimi kösteklemeyen ve iktidar mücadelesine yol açmayan nitelikte olmalıdır.İşbirliğine giren kuruluşlar bilgi, sorumluluk ve şeffaflığı   paylaşmalıdırlar.

5-Süreçler

Mümkün olduğunca yalın ve şeffaf bir organizasyon yapısına sahip olmak önemlidir. Bilgi teorisinin de söylediği gibi her yeni katman gürültüyü ikiye katlayacak  ve mesajı yarıya indirecektir.

Bir sivil toplum kuruluşunun, toplum ve toplumsal değerler üzerinde düşünmesi demek, aynı zamanda hem kendisi, yani içinden çıktığı toplumsal koşullar üzerinde, hem de vazettiği değerlerin toplum tarafından  nasıl benimsenip uygulanacağı üzerinde düşünmesi demektir.Kısacası sivil toplum kuruluşlarının toplum üzerinde bilgilenmeleri demek, kendi haklarında bilgilenmeleri demektir. Toplumsal değerlere müdahale etmenin, toplumsal değerleri korumanın veya geliştirmenin   koşulu kendinin bilincinde olmak – Deming döngüsü kapsamında- sürekli kendini incelemek, kendine bakmak ve kendini dönüştürmektir.Çünkü sivil toplum kuruluşu toplumu değiştirme misyonunu kendinde görmekte ve bunun için eylem yapmaktadır.Ancak bu değişiklik sonucunda kendisini de değiştirebilirse ve ulaştığı hedefler sonrasında yeni hedefler belirleyebilirse ve öğrenmeyi öğrenebilirse kendi sürekliliğini de garanti edebilir. Öğrenen bir sivil toplum örgütü bilgiyi yaratma, edinme ve aktarma, yeni bilgi ve kavrayışları yansıtmak için davranışını değiştirme becerisine sahip olan örgüttür.5  Sürekli gelişme kültürü benimsenmeli ve sürekli gelişimin eğitimsiz olmayacağı unutulmamalıdır. Bütün öğrenme ve deneyim eğrilerinin de gösterdiği gibi; gereğince teşvik edilen bilgi ve sevgi paylaşıldığında katlanarak  büyüyecektir. Süreçlerin iyileştirilmesinde – bir disiplinin temelini oluşturan neden/sonuç ilişkileri ağının derinlemesine bilinmesi – olan sistem yaklaşımı esas alınmalıdır.  

6-Çalışanların Tatmini.

Ülkemizde birey düzeyinde gönüllülük bilincinin ve sorunların çözümünde inisiyatif alma becerisinin eksikliği önemli problemler olarak karşımızdadır.STK’lar düzeyinde gönüllü katılımını sağlamada, gönüllü talebini gönüllü olacak bireye ulaştırmanın ve iletişimin eksikliği önemli bir sorundur.Gönüllülerin motive edilememesi ve üretkenliklerinin sağlanamamasında, STK’lar içinde gönüllü yönetimine yönelik akılcı programlar olmaması ve organizasyon bozukluğu, büyük kayıplara yol açan en önemli unsurlardır.Sosyal çevre düzeyinde, ailede ve toplum içinde özgür ve gönüllü çalışmanın teşvik edilmemesi ve ekip çalışması alışkanlığının eksikliği yaygın bir sorundur.Gönüllü katılım sürecinde ortaya çıkan problemler içinde, kimi STK’ların zaman zaman gönüllülerine demokratik bir yapı içerisinde onlara değerli olduklarını hissettirecek bir saygı ilişkisi kuramaması önemli bir yer tutmaktadır.Gönüllülerin STK hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan, yani STK misyonunu, hedeflerini, organizasyon yapısını, çalışma şeklini yeterince sindirmeden çalışmaya 

başlamaları da etik sorunlara yol açabilmektedir.Gönüllülerin verdikleri söz ve desteklerini yerine getir(e)memelerinde, süreklilik göster(e)memelerinde iki taraflı olarak şeffaf davranılmaması da önemli bir etkendir.Başarılı bir çalışma için öncelikle STK’lar misyonlarını, hedeflerini, stratejilerini, çalışma biçimlerini çok net olarak tanımlanmalı ve gönüllülere aktarmalıdırlar.Gönüllüler için bir tanışma ve oryantasyon programı uygulamak gereklidir.Neden, niçin ve nasıl hizmet verebileceği anlatılmalıdır.Gönüllülerin üstlenebileceği işler kendi istek ve imkanlarına uygun olmalı ve gönüllülere uygun ve tanımlanmış işler verilmelidir.Kurum içinde eşit davranılma, eğitilme, rehberlik, yönlendirme, uygun çalışma mekanı bulma, takdir ve motive edilme, deneyim çeşitliliği, tercih hakkı, sürekli iletişim, fikir beyan etme ve görev kabul etmeme gibi gönüllü hakları yazılı olarak belirlenmelidir.Gönüllülerin  ihtiyaçları ve sorunları konusunda bilinçlenmiş olmaları, ortak çıkar ve amaçlarını saptamaları, sorunlarına çare bulabilmeleri  için kullanacakları  araçları çok iyi saptamaları gerekmektedir. Paylaşılan değerler; kişisel etkinlik duygularını pekiştirecek, sadakati sağlayacak, temel hedeflere ulaşmayı kolaylaştıracak, ahlaki davranışları teşvik edecek,  iş stresini azaltacak, gurur duygusunu aşılayacak ve ekip çalışmasını kolaylaştıracaktır.6

7-Toplumla (Müşterilerle) ve Devletle  İlişkiler .

Sivil toplum kuruluşlarının projeleri ve bu projelerinin uygulanış biçimleri geniş insan topluluklarını ilgilendirmektedir.Bir yanda bu kuruluşları maddi olarak veya başka biçimlerde destekleyenler, bu kuruluşlarda gönüllü veya profesyonel olarak  çalışanlar yani kuruluşla bir tür organik bağ taşıyanlar, diğer yanda projelerin  uygulanmasında hedef alınan veya yaşamları bu uygulamalardan etkilenecek kesimler vardır.Dolayısıyla  etik sorunu sadece kurum içi idari bir sorun değil, aynı zamanda  geniş toplum kesimlerini de ilgilendiren bir sorundur.Çünkü etik dışı bir davranışın, sadece  kuruluşu destekleyenler, gönüllü olarak  çalışanlar gibi kuruluşla organik bağ taşıyan  ve işleyişini  sağlayanları değil, aynı zamanda kuruluşun misyonunun kamuda algılanması ve desteklenmesini de olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. STK’lar toplum dışı ya da toplum üstü değildirler. Toplumun aktif bir parçasıdırlar. Bu anlamda toplumun bir parçası olarak hem kendileri değişirler hem de toplumun değişmesine katkıda bulunurlar.STK’lar içinde bulundukları toplumu önyargısız olarak anlamaya çalışmalı, sorunları, ihtiyaçlarını birlikte saptamalı ve çözüm yollarını birlikte aramalıdırlar.

Toplumla ilişki kurmada bir halkla ilişkiler stratejisine sahip olunmalıdır. 1998 yılında yayınlanan Önde Gelen STK’lar Araştırma Raporuna 7 göre; STK’ların % 30’unda başkan bu 

görevi üstlenmiş durumdadır.Görevi özel olarak halkla ilişkiler olan sorumluların oranı  % 2,4’dür.Oysa bilimsel iletişim popülarite, popülarite halkın güveni, güvende katılım ve kaynak demektir.

STK’ların toplumla ilişki kurmadaki başarılarının nihai belirleyicisi ürünlerinin kalitesidir.STK’lar kendilerini topluma kabul ettirmelerinin en etkin yönteminin ortaya çıkardıkları ürünlerinin (mal/hizmet) niteliğinin yüksekliği ile doğru orantılı olduğu bilinci ile çalışmalarını yürütmelidirler.STK çalışmaları toplumdaki bireylerin yurttaşlaşma sürecine bir katkıdır.Dolayısıyla her STK, bir yandan kendi özel ürününü üretirken, öte yandan yurttaşlaşma sürecine katkısının bilinciyle davranmalıdır. 

STK devlet ilişkilerinde köklü bir iyileşmenin sağlanması devletin demokratikleşmesi ve eşit yurttaşların devleti durumuna gelmesine bağlıdır.Devletin küçülmesi bir yerlerden çekilmesi anlamına gelmektedir.Devletin çekildiği  yerlerin  doldurulması  sivil toplum kuruluşları ile olacaktır.Bir toplumdaki toplumsal ve siyasal kurumlar özerktirler; devletle ilişkilidirler, fakat devlet tarafından denetlenemezler ve devlete tabi değildirler.8 Bu yüzden, bir sivil toplum kuruluşunun sağlıklı çalışabilmesi için sivil toplum ile devlet otoritesinin kurumsal ayrılığı esastır.

8-Temel Performans  (Proje) Sonuçları.

Sivil toplum kuruluşlarının  kendi -resmi sektörle türdeş olmayan- sahalarını yaratabilmeleri, bilgi üretme biçimi olarak farklı bir yerde durabilmeleri ve  özerkliklerini sağlayabilmeleri açısından proje geliştirme süreçleri çok önemlidir.Projeyi planlayacak, 

uygulayacak ve değerlendirecek yeterlikte bir gurubun olması gereklidir.Projenin başlayacağı  sorun alanının sosyal, kültürel   ve politik  çerçevede tanımı yapılmalı, hedefler, hedeflere ulaştıracak stratejiler, projenin sonunda hedef gurubun çıkarlarının tesbiti ile zaman ve maliyet analizleri yapılmalıdır.

STK’lar alanlarını bir bütün olarak, sistematik bir biçimde değerlendirmeli ve yaptıkları hataların farkında olarak- yenilikçi ve öğrenen bir yapıda-gelişmelerini hızlandırmalıdırlar.Sivil toplum kuruluşları, örümcek ağı9 adı verilen, kendi kendisini örgütleyen bir  şebeke ilişkisi oluşturarak, entelektüel varlıklarının kaldıraç işlevini azamiye çıkartabilir ve böylece temel performans sonuçlarını iyileştirebilirler.

Sonuç

Toplumsal sorunları  çözme işlevini yüklenen en büyük örgütler olarak devletin ve kamu yönetimlerinin bir çok alanda yetersiz kalması, hatta bir dizi alanda topluma karşı tavır alır hale gelmesi sonucunda doğan boşluklar, bireylerin kendi örgütlenmeleri ile doldurulur hale gelmiş ve giderek fark edilmiştir ki; aslında bu alanlar kamu kurumlarının düzenlemesi gereken alanlar değil, sivil toplum kuruluşlarının bizatihi kendilerinin  düzenleyebileceği, kendi öz alanlarıdır.Böylece STK’lar çözüm arayışlarının nesnesi olmaktan çıkıp öznesi olmaya yönelmişlerdir. 

Sivil toplum kuruluşları toplumu değiştirme misyonunu kendinde görmekte ve bunun için eylem yapmaktadırlar.Ancak bu değişiklikler sonucunda kendisini değiştirebildiği   ve ulaştığı hedefler sonrasında yeni hedefler belirleyebildiği ölçüde  kendi sürekliliklerini   garanti edebileceklerdir. Küçülen dünyamızda büyüyen sivil toplum kuruluşlarının sürekliliğinin garantisi – sürekli olarak  “nasıl daha iyi olabilir?” sorusuna yanıt arayan, kendisini sürekli yenileyerek yarının da   en iyi yönetim tarzı olacağının güvencesini vermiş olan – Toplam Kalite Yönetimindedir.

1 Sivil Toplum Kuruluşları  Üç Sempozyum, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Mart  1998, s.30.

2 İsmail Doğan, “Sivil Toplum”, Sistem Yayıncılık, Şubat 2000, İstanbul, s.118.

3 Aydın Gönel, “Önde Gelen  STK’lar Araştırma Raporu”, 1998, s.47.

4  Sivil Toplum Kuruluşları ve Yasalar-Etik-Deprem, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 2000, s.227.

5 Bilgi Yönetimi, Harvard Business Review, Mess Yayın No:293, Nisan 1999, s.55.

6 Geleceğin Lideri, Drucker Vakfı, Form Yayınları, 2000, s.148.

7 Aydın Gönel, “Önde Gelen STK’lar Araştırma Raporu”, 1998, s.37.

8 Elisabeth Özdalga, Sune Persson, “Sivil Toplum, Demokrasi ve İslam Dünyası”, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,  1998, s.37.

9 Bilgi Yönetimi, Harvard Business Review, Mess Yayın No:293, s.193.