Tükenen Can Suyumuz

Uncategorized
body of water under blue and white skies

Gelişmiş ülkeler hızlı kalkınmalarını, toprağı, suyu ve atmosferi uzun süre duyarsız ve acımasızca kullanarak ve kirleterek ve bunun bedelini de çevreye ödeterek başarmışlardır. 

Yer yüzünün hassas ekolojik dengesi bozulmuş durumda ve bunun olumsuz sonuçlarını çevre felaketleri olarak hepimiz yaşıyoruz. Canlıların, kirletici kaynakların ve kirlenmeyi oluşturan unsurları taşıyan hava, su gibi ortamların hareketliliği, çevre sorunları konusunda küresel bir yaklaşımı  gerekli kılmaktadır. 

Dünya üzerinde dolaşan suyun dengesi, kitlesel ormansızlaştırma, otlakları aşırı kullanma, toprak ile atmosfer arasındaki su alışverişini değiştiren geniş baraj göllerinin oluşturulması, tarımsal ve özellikle endüstriyel etkinliklerin yol açtığı kirlenme yüzünden bozulmuştur. Birçok bölgede, değişen yağış seviyeleri ve eriyen buzullar su kaynaklarını ve kalitesini etkileyerek su döngüsünü etkilemektedir.

Su talebinin artması, su kaynaklarının kirletilmesi ve kötü yönetilmesi, suyu giderek daha kıt bir kaynak haline getirmektedir. Hızlı nüfus artışı ve suyun sürdürülebilir olmayan kullanımı sebebiyle her geçen yıl kişi başına düşen tatlı su miktarı önemli oranlarda azalmaktadır. 

Günümüzde 43 ülkede yaklaşık 700 milyon insan su kıtlığı çekiyor. Dünya üzerinde dokuz kişiden biri iyi kalitede içme suyuna erişemezken, üç kişiden biri hijyenik koşullarda suya erişemiyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Gıda Örgütüne göre (FAO) 2025 yılında 1.8 milyar insan su kıtlığı çeken ülke veya bölgede yaşıyor olacak.   

Su kaynakları açısından yaşanan sorunlar entegre niteliktedir; dolayısıyla getirilecek çözümlerin de entegre yaklaşımlarla belirlenmesi gerekmektedir. Çözüm toplumun  her kesimi ile birlikte tüm ekosistemle ilişkili olmalıdır. Yaşamsal ve kompleks bir sorunla karşı karşıyayız. 

Canlıların, kirletici kaynakların ve kirlenmeyi oluşturan unsurları taşıyan hava, su gibi ortamların hareketliliği, çevre sorunları konusunda küresel bir yaklaşımı   gerekli kılmaktadır. 

Örneğin Avustralya’da yünün sterilizasyonu için kullanılan ilaçlar bu yünü ithal eden İngiltere’de yünün yıkanması sırasında akarsulara karışarak çok büyük ekolojik tahribata sebep olabilmektedir. İngiltere’de oluşan asit yağmurları İskandinavya’da nehirlerdeki balıkları öldürebilmektedir. Baltık ve Kuzey Denizleri’nin artan kirliliği kaldırma kapasitelerinin aşılması endişe yaratmaktadır. Hazar Denizi petrol atıkları, petrol ürünleri, evsel atıklar ve gemi atıkları ile adeta zehirlenerek tıkanmıştır. Dünyanın en büyük tatlı su rezervi olan Baykal Gölü de aynı durumdadır. Avrupa ülkelerinin atıkları ile Tuna Nehri tamamen ölü bir nehir haline gelmiş ve getirdiği binlerce ton atık ile Karadeniz ve dolaylı olarak da Marmara Denizi zehirlenmiştir. Nükleer atıkların hangi miktarlarda ne zaman ve ne koşullarda denize atıldığını kaydeden bir kontrol sistemi bulunmamaktadır. 1967 yılında Belçika, Fransa, Almanya, Hollanda ve İngiltere Avrupa Nükleer Birliği denetiminde 11.000 m3 nükleer atığı denize boşaltmışlardır!  

Su döngüsü bir bütün olarak hareket halindedir ve bu döngü içinde insanın suya olan  olumsuz etkileri ve sonuçları da bir bütün halinde ele alınmalıdır. Şekil-1’de su kirliliğinin sebepleri sebep-sonuç diyagramı ile topluca ifade edilmeye çalışılmıştır. 

Çözüm 1: Okyanus suyundan tatlı su elde etmek.

Okyanusların tuzlu suyunun arıtılarak tatlı su elde etme yöntemleri bugün için yüksek maliyetli olabilir; ancak devletlerin silahlanmaya harcadıkları bütçelerinin büyüklüğü dikkate alındığında – daha fazla AR-GE yatırımıyla – yakın gelecekte daha ekonomik tatlı su elde etme teknikleri ortaya konabilecektir.

Çözüm 2: Suyu korumak ve israf etmemek.

Bireysel önlemlerden hemen başlayabiliriz:  

  • 1 litre atık yağ 1 milyon litre içme suyunu kirletir. Atık yağlarınızı lavaboya, çöpe, suya  ve toprağa dökmeyin. Atık yağlarınızı atık yağ toplayan firmalara veya belediyenin göstereceği yerlere atın.
  • Ekolojik deterjan kullanın. Suda biyolojik olarak çözülebilen, doğada biyolojik birikme yapmayan temizlik ürünlerinin tercih edin.
  • Atık pilleri, özel toplama yerlerine atın.
  • Plastik ambalaj tüketimini azaltın.
  • Kullanılmayan ilaçları atık ilaç toplama noktalarına teslim edin.
  • Su tesisatındaki kaçakları derhal tamir ettirin.
  • Diş fırçalarken suyu boşa akıtmayın.
  • Arabanızı sık sık yıkatmayın.

Çözüm 3: Sürdürülebilir kalkınma.

Rio Konferansı Gündem 21’e göre su, sadece doğal kaynak değil, sosyal ve ekonomik kaynak olarak da tanımlanmaktadır. Bu kapsamda su kaynakları sürdürülebilir kalkınma felsefesi içinde yönetilmelidir. Sanayi için kontrolsüz atık kabul edilmemeli, derhal üretim durdurulmalıdır. Renkli t-shirt veya çorap giymezsek ölmeyiz, fakat sadece 10 günde susuzluktan ölebiliriz.

Çözüm 4: Su ayak izi. 

Su ayak izi yalnızca üretici veya tüketici olarak kullandığımız suyu değil aynı zamanda dolaylı yollardan tükettiğimiz su kullanımının da toplamıdır. Su ayak izinin yeşil, mavi ve gri olmak üzere 3 bileşeni vardır: Yeşil ve mavi renkler su tüketimini, gri su ise su üzerindeki kirliliği anlatır. Örneğin;

  • 1 bardak sütün (250 ml) üretimi için 225 litre suya (%85 yeşil, %8 mavi, %7 gri) 
  • 1 kilo tavuk eti üretimi için 4325 litre suya (%82 yeşil, %7 mavi, %11 gri)
  • 1 kilo sığır etinin üretimi için 15.415 litre suya (%94 yeşil , %4 mavi,%2 gri) 
  • 1 kilo çikolata üretimi için 17.196 litre suya (%98 yeşil, %1 mavi, %1 gri) 
  • 1 fincan kahvenin üretilmesi için 130 litre8 suya (%96 yeşil, %1 mavi, %3 gri) 
  • 1 pamuklu tişört için (250 gr) 2720 litre suya (%54 yeşil, %33 mavi, %13 gri) 
  • 1 jean pantolon için (1kg) 10.850 litre  suya (%45 yeşil, %41 mavi, %14 gri) 

ihtiyaç vardır. Tüketici bilinci için satın aldığımız ürünlerin etiketlerinde bu ürünün üretimi için ne kadar su kullanıldığının yer alması tüketici farkındalığı ve tasarruf bilinci açısından faydalı olacaktır. Ayrıca devletler su ayak izine bağlı olarak çok tüketen ve kirleten sektör ve ürünlere daha fazla vergi uygulayabilirler.

Çözüm 5: Üretirken ve tüketirken temiz enerji.

Elektrik üretmek için termik santralleri ve barajları kurarken ekolojik dengeyi en üst seviyede gözetmemiz gerekmektedir. Tüketirken de israf etmemek zorundayız ve güneş enerjisi dahil alternatif enerji kaynaklarından verimli şekilde faydalanacak teknolojilere yapılan yatırımlar en üst düzeyde desteklenmelidir.

Çözüm 6: Doğru sulama.

Gereğinden fazla yapılan aşırı bir sulama taşmaya özellikle de tuzlanmaya yol açarak toprakları tarıma elverişsiz hale getirir. Bu sebeple damla sulama tercih edilmelidir.

Çözüm 7: Tarımsal su hasadı.

Türkiye’nin 28 milyon hektar tarım alanın sadece 5.6 milyon hektarı sulamaya açılmıştır. Sulamalı tarım yapılan alanların % 82’si salma sulama, % 17’si yağmurlama sulama, % 1’i su tasarruflu bir yöntem olan damla sulama ile sulanıyor. Yağmurun düştüğü yerde tutulması için permakültür uygulamaları olan toprak setler ve  teraslamalar yapılarak suyun depolanması teknikleri, su hasadının yanı sıra aynı zamanda toprak erozyonuna karşı da bir önlem olacaktır.

Çözüm 8: Su döngüsünü bozanı cezalandırmada sıfır tolerans.

Su döngüsü sisteminin dengesini bozan veya bozabilecek tüm bileşenler (sanayi kaynaklı atıklar, şehir kanalizasyonu veya gemi atıkları/kazaları olabilir)  tüm taraflarca (devlet, belediye, halk ve sivil toplum kuruluşlarınca) sürekli olarak denetlenmelidir. Su döngüsünü bozanlara verilecek cezalar kirletenin de dengesini bozacak caydırıcılıkta olmak zorundadır. Hiç kimse “kirletirim, öderim” diyememelidir.

Çözüm 9: Küresel ısınmaya karşı bir dizi tedbir şart.

  • İsraf edilmemeli ve tüketim çılgınlığına son verilmelidir (su, blue jean, kağıt vs..) 
  • Her yere ağaçlar dikilmelidir. 
  • Enerji kullanımına dikkat etmeli, enerji tasarrufuna önem verilmelidir. 
  • Teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yenilenmelidir.
  • Doğal ortamı bozmayacak şekilde, köy benzeri şehirler kurulmalıdır. 
  • Sanayileşme dünyaya zarar vermeyecek şekilde olmalıdır. 
  • Fosil yakıtların yerini bioyakıtlar ve güneş enerjisi almalıdır.

Çözüm 10: Düşük karbonlu yeşil şehirler.

  • Yeşil alanların  artırılması, bunun için daha çok ağaç dikmek ve yeşil çatılar yapmak,  
  • Düşük karbonlu toplu taşımacılık, 
  • Bisiklet kullanımının teşviki, 
  • Taşıt ve motor verimliliğini  iyileştirmek, çok tüketene daha çok vergi uygulamak, 
  • Petrol temelli yakıtlar yerine doğalgaz ya da hidrojen kullanılması,
  • Belli bir büyüklüğü aşan çiftliklerde biogaz üretiminin zorunlu hale gelmesi,
  • Isınmada güneş enerjisi ve ısı pompasından faydalanmak, 
  • Güneşten enerji üreten ve evsel atık sularını  geri kazanan akıllı binaların yapılması,
  • Çöplerden elektrik üretmek
  • El ve çamaşır yıkama suyunu tuvalet rezervuarına bağlayarak kullanmak

Çözüm 11: Çatı Suyu hasadı.

Çatılar, kaldırımlar başta olmak üzere tüm bir şehir su toplama alanı olarak kullanılabilir.

Buna göre evlerin çatılarından toplanan yağmur suyu büyük parçaları tutan bir filtreden geçirildikten sonra yağmur suyu deposuna gelmekte; yağmur suyu deposundan ise çamaşır makinesi ya da tuvalet rezervuarı gibi ihtiyaç olan alanlara verilmektedir.

Günümüzde Yeni Delhi başta olmak üzere Hindistan’ın pek çok şehrinde 100 m2’den büyük çatı alanı olan tüm yeni binalarda ve 1000 m2’den büyük inşaat alanına sahip yeni binalarda yağmur suyu kullanımı zorunlu hale getirilmiştir. Ülkemizde de yüzme havuzlu siteler yerine yağmur suyu kullanımı kent tasarımlarında zorunluluk haline getirilmelidir.

Çözüm 12: Şehirleri havza yönetimine entegre edebilmek ve halkın katılımı.

Suyu kullanan ve yöneten tüm tarafların temsil edildiği ve katılımcıların rollerinin ve sorumluluklarının açıkça tanımlandığı bir havza yönetim komisyonu oluşturulmalıdır. Su kaynaklarının korunması ve kullanımı planlarına bu komisyon katılmalıdır.   

  Su, yeryüzündeki tüm canlılar için vazgeçilmezdir. Ne yazık ki insan su ile ilişkisinde dengeyi bozmuş ve gezegenimizin su düzenini değiştirmiştir. Günümüzde su kaynakları üzerindeki baskılar kentsel kullanım, sulama, enerji ve üretim faaliyetleriyle ilişkilendiriliyor. 

Yeterli ve iyi kalitede suyun varlığı; tatlı su ekosistemlerinin, insanlığın, gıda güvencesinin ve sürdürülebilir kalkınmanın temel unsurudur. 

Bugün doğal kaynakların ve özellikle su kaynaklarının kısıtlı olması 21. yüzyılda karşımıza çıkan başlıca sorunlardır. Su kaynaklarının devamlılığı, gıda ve enerji güvencesi, ekonomik büyüme, iklim değişikliğiyle mücadele veya biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi gibi birçok konunun temelini oluşturur. Bu nedenle, su kaynaklarının kısıtlı olması veya aşırı kullanımı sadece bu konuyla ilgilenenlerin meselesi olmaktan çıkıp herkesi ilgilendirir hale gelmiştir. Üretilecek çözümler toplumun her kesimi ile birlikte ve tüm ekosistemle ilişkili olmalıdır. 

Sürekli artmakta olan dünya nüfusuna su sağlamak gelecek yüzyılın en önemli sorunlarından birisi olacaktır. Ne var ki tehlike yalnızca suyun yetersizliğinden kaynaklanmıyor, kaynakların adil yönetimi de gerekli. 

Su kullanımında, eşitliği gözetmek; yoksul ve dezavantajlı kesimlerin su gereksinimlerini yeterli ve rahat karşılayabilmelerini sağlamak bir insanlık gereğidir.

Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Suyu kirletmek geleceğimizi kirletmek anlamına geliyor ve insanlığın dünya mirası olan su için acilen harekete geçmemiz gerekli.

Çocuklara susuz bir gelecek bırakamayız. Her çocuğun suyun hayat verdiği bir dünyada büyüme hakkı var. 

Zehra Servet Us

Türkiye Gençler Su Ödülü Proje Yarışması 2016 – Başarı Ödülü